19 Kasım 2018 Pazartesi

Şarkılarla Kavramlar -1-

Yeni bir seriye başlıyorum burdan. Adına "şarkılarla kavramlar" demek istedim. Çünkü bazı müzikler bende sadece romantikçe bir "derdime tercüman" hissini yaratmıyor daha da ötesine geçip aydınlatıyor. Evet evet şarkılarla aydınlanıyor, öğrendiklerimi içselleştiriyorum. Siz buna meslek hastalığı da diyebilirsiniz :)  Birçok şarkısını severek dinlediğim Nil Karaibrahimgil'in He-man şarkısı bunlardan biri. Şarkı tam bir idealleştirme tanımı benim için. Yani bir insanın ya da görüşün mükemmel olduğuna inanma durumu. Esasında ruhsal bir savunma olan idealizasyon bazı dönemlerde ve bazı dozlarda normal kabul edilirken bazı durumlarda ilişkilerimizi ciddi anlamda olumsuz etkileyen bir beklentiye dönüşebiliyor. Gelişimsel olarak normal olan durumlara baktığımızda karşımıza ergenlik dönemi çıkıyor. Ergenlik dönemi kimlik açısından o kadar zorlayıcı bir dönem ki ailesinden ayrışan çoğu ergen kendine salt doğru kabul ettiği bir ideoloji veya lider bulur ve öteki görüşleri yanlış ilan eder. Dönemsel olarak buna ihtiyaç duymaktadır, çünkü kendisini bütün olarak tutmak ve değersizlik endişesini azaltmak için dış dünyada bölünmüş gerçekler, kesin doğru ve kesin yanlışlar arar. Süreç içinde bir ötekinin içindeki doğruları, kendi ideolojisi içindeki yanlışları gördükçe bütünleşme yaşar ve idealleştirmeler çöker. Birçok şeyi olgunca değerlendiren sağlıklı ve bütün bir kimlik çıkar. Bu iyi bir tablo tabii. Çoğu zaman işlerin böyle gitmediğine rastlamışsınızdır. Dünyayı siyah-beyaz bölmek hiç de nadir bir durum değil. İdealizasyonun  bu şekilde yetişkinlikte de devam etmesinin ise pek çok sebebi var. Benim en çok sevdiğim sebep narsistik ihtiyaçları gideren idealizasyon. Kişi idealleştirme yapar çünkü içindeki değersizlik duygusuyla savaşmak için kolay görünen bir yoldur bu. Tek yapması gereken ideal bir nesne seçmek, onun  şemsiyesi altına girerek uzantı olmanın tadını çıkarmaktır (!) Birçok romantik aşkın temel dayanağı budur. Ancak burdaki tehlike tüm yatırımın ötekine yapılmasıdır. Ötekini mantıklı değerlendirmekten uzaklaşmak istikrarsız bir hayat sürmemize sebep olur. Zira "mükemmel olmayan her şey" büyük kırılmalara sebep olur. Böyle bir kırılmanın olduğu yerde ise öfke kaçınılmazdır. Değersizlik duygusu tüm savunmalara rağmen ortaya çıkmıştır. May, yetişkin bir biçimde aşık olmanın önkoşulu olarak "şefkat"e  vurgu yapar. Şefkat ; başkasını kendisi gibi bir insan olarak tanımaktan, ötekinin acı ve sevinciyle kendini özdeşleşmekten,  suçluluk ve acıma duymaktan, hepimizin ortak bir insanlık zemininde var olduğumuzun farkında olmaktan geçen bir durumdur.
Şimdi bu şarkıyı tekrar dinleyebilir, idealleştirmelere dikkat edebilir hatta orjinal klibi izleyerek idealleştirilen nesnenin çöküşünü tekrar değerlendirebilirsiniz. Unutmayın değer içten gelir. İçinizde hissetmediğiniz bir değeri hiçbir kahraman veremez !

4 Kasım 2018 Pazar

Möbius Şeridi

Bundan birkaç hafta önce, bir kitapta rastladım möbius şeridine. Moebius (1790-1860) tarafından bulunan ve matematikçi / sanatçı Escher (1898-1972) 'in aynı isimli eseriyle ünlenen bu şeridin en önemli özelliği tek yüzünün olması.  Normalde bir kağıt şerit üzerinde elimizi kaldırmadan sadece bir yüzeyine çizgiler çizebiliriz. Çünkü kağıt şeridinin 2 yüzeyi vardır. Möbius Şeridinde ise durum farklıdır. Kalemle elinizi hiç kaldırmadan hareket ettiğinizde başladığınız yere geri dönersiniz. Escher'in karıncalarının hapsolduğu döngü gibi. 

Peki sen hiç yaşadın mı? Başlangıçlarını, ayrılıklarını düşün. Farklı farklı yollar denemene rağmen sürpriz bir şekilde kendini başladığın yerde buldun mu hiç? Bulduğun noktada dur. İşte o nokta senin möbius şeridinin yapıştırıldığı yer. O nokta senin doğumun, o nokta senin travman, o nokta senin bir türlü farkedemeyip çözmek için tekrar tekrar aştığın yolların başlangıcı. İçindeyken göremediğin, görebilmek için dışarı çıkman gereken şeridin, tekrarın, döngün. O şeridin içindeyken onlarca mazeret ve suçlu bulabilirsin. Başlangıç noktasına her geldiğinde bir daha olmayacağını düşünebilirsin ama matematik şaşmaz, psikoloji de biraz. Tıpkı Loveless filmindeki gibi. 
Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev'in yönetmenliğindeki Loveless, Cannes'ta jüri özel ödülünü almış bir dram. Yönetmen filmi "Tolstoy, bütün romanlarında evliliğe giden yolu anlatır. Ben, izleyiciye düğünden sonra yaşananları anlatmak istedim" sözleriyle özetlemiş.  Filmde boşanmanın eşiğinde olan genç bir çift, çocukları Alyosha'nın velayeti üzerine tartışırlar. Alyosha iki taraf için de bir yüktür. Bunu duyan Alyosha, çareyi evden kaçmakta bulur. Alyoha'nın kaçışıyla annenin-babanın suçluluklarını, geçmiş hesaplaşmalarını ve hikayenin bütününü görürüz. Ancak filmin sonunda aslında hiçbir şeyin değişmediğini, herkesin başlangıç noktasına geri döndüğünü anlarız. 
"elimdeolasaherebeveyneizletirdim" filmlerinden, izleyin izlettirin efendim...


Şarkılarla Kavramlar -1-

Yeni bir seriye başlıyorum burdan. Adına "şarkılarla kavramlar" demek istedim. Çünkü bazı müzikler bende sadece romantikçe bir ...