20 Ekim 2017 Cuma

Gelişim Dönemleri Işığında Ebeveyn-Ergen Çatışması

“Bugünün gençleri lüksten hoşlanıyor. Kötü davranışlar benimsiyor, olumsuz tutumlar kazanıyor. Beden eğitimi ve sporla ilgileneceklerine boş sözlerle zaman geçiriyorlar. Öğretmenleri önünde bacak bacak üstüne atıp bildiklerini okuyorlar. Misafirin önünde gelişigüzel konuşuyorlar. Yaşlılara saygı göstermiyorlar. Onlar odaya gelince yerlerinden kalkmıyorlar. Sofrada güzel yemekleri kapışıyorlar, çok yiyip içiyorlar.”
Sadece bu çağa özgüymüş gibi görünen bu söylemler aslında MÖ 450 yıllarında yaşamış olan Sokrates’e ait. Devirler değişse de cümleler değişmiyor. Eski kuşak, yeni kuşağı benzer sebeplerle eleştiriyor. Bu evrensel ve ortak çatışmanın arka planında iki tarafın yaşadığı adaptasyon sorunun olduğunu düşünüyorum; çocukluktan ergenliğe geçen evlatla, gençlikten yetişkinliğe geçen ebeveynin hem kendi hem de birbirlerinin değişim süreciyle ilgili yaşadığı uyumsuzluk sorunu. Yani yıllardır süren “ergenlik döneminde gencin yaşadığı olağanüstü değişim”i çatışmanın tek sebebi olarak görmüyorum.  
Şimdi her iki gelişim dönemine de Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı’nı temel alarak yakından bakalım.

1) Ergenlik (Kimlik Bütünlüğü-Kimlik Karmaşası)

Yaklaşık olarak 12-18 yaş arasında tanımlanan bu dönemin çatışması rol karmaşasına karşı benlik bütünlüğüdür. Birey kendini psikolojik olarak tanımlamaya başlar çünkü bu yaşa kadar bilişsel gelişimi sadece somut kavramlarla işlem yapmasına olanak verirken,  ergenlik dönemiyle birlikte soyut kavramlar da hayatına dahil olmaya başlar. daha önceden kendini sadece somut özellikleri ve ailesinin onu gördüğü şekliyle tanımlarken bu gelişmeyle birlikte duyguları, ilişkileri, tutumları gencin kendini tanımlarken göz önüne aldığı özellikler olur. Ailesinin anlatılarından koparak, kendi soyut kavramlarıyla yeni bir dünya oluşturmaya çalışan gence dünya o kadar kaotik gelir ki keskin genellemelere ihtiyaç duyar. Böylelikle kendi iç dünyasında tutarlılık sağlayacağına inanır. Dünyasının kendi kontrolünde güvenli bir yer olarak algılanması ihtiyacı, fanatik düşüncelerin oluşmasına sebep olur ve bu süreç aslında bu dönem için normaldir. Örneğin bazı siyasi görüşlere mükemmelik atfedip idealize ederken, bazılarını tamamen kötüleyip develüe eder. Bazı kişileri kahraman ilan edip hayatlarına idol olarak alırken, bazılana düşman rolü vermek zorunda kalırlar. Ancak bunu yaparken ortaya çıkan tehlike, henüz soyut kavramlar üzerinde yeterli denetim sağlayamamış olması sebebiyle gencin aşırı genellemelerle, “ya hep ya hiç” gibi bir düşünce tarzı benimsemesidir. Bunun yarattığı sıkıntıyı kendi kimliklerini oluştururken görebiliriz. Bazı yerlerde dışa dönük olamayan ergen, ihtiyaç duyduğu tutarlılıktan dolayı kendini tamamen içe dönük bir kimlik içinde bulabilir. Kendisine bazen içe kapanık bazen dışa dönük olma esnekliğini vermez.  Bu tehlike kendi öz değerlendirmesinde, kendine yaptığı haksızlıklarla son bulacağı gibi ilkel bir savunma mekanizması olan bölmeyi devreye sokarak kimliğini bütünleştiremez. 
Bu dönemdeki bir diğer değişim de fiziksel ve hormonal gelişimlerdir. Soyut işlemlerle bilişsel aktivitelerin artmasının yanında ergen yeni kazandığı bedenle ilgili de bir uyum sürecinden geçer. Kendi kurduğu dünyasında gittikçe büyük bir yer kaplayan akran grubunda fikirleriyle olduğu kadar değişim içindeki bedeniyle de varolmaya başlar. Bu dönemde ergenlerdeki beden algısı ruhsal yapıyı büyük oranda etkiler. Bedensel olarak dış görünüşünden hoşnut olmayan genç, hem “ya hep ya hiç” düşüncesiyle kendine olumsuz pek çok özellik yükleyerek kendini değersizleştirebilir hem de karşı cinsle ve hemcinsleriyle ilişkilerinde daha pasif ve kaçıngan bir tutum benimseyerek birçok alanda kendi potansiyelini  ortaya koymaz. 
Gelişimsel olarak bundan önceki evreleri sağlıkla yaşayan bireyin, bu dönemde tüm bu çatışmaları aşarak kendine özgü yepyeni bir kimlik oluşturması beklenen bir durumdur. Öte yandan diğer gelişim dönemlerinde duraklama yaşayan, yanlış anne-baba tutumlarına maruz kalmış bireyler içinde ikinci bir şanstır ergenlik dönemi. Akran ve çevre desteğiyle rol karmaşasından kurtulup, gerçek kendiliğine uygun olarak potansiyellerini ortaya koymaktan kaçınmayan, sağlıklı bir kimlik oluşturabilir. Geçmişinde travmatik deneyimleri olan ve ergenlik döneminde de yeterli çevre desteğini edinemeyen bireyin rol karmaşasından çıkması ve bu dönemi sağlıklı atlatması zor görünmektedir.

2) Yetişkinlik ( Üretkenliğe Karşı Durağanlık)

Ortalama 35 yaşında başlayıp 65 yaşına kadar devam eden bu dönemin çatışması orta yaşın toplumsal ve ruhsal bunalımındaki durağanlığına karşı üretken olmaktır. Üretkenlik kavramı birincil olarak, gelecek kuşağı kurmaya ve yönlendirmeye olan ilgidir. diğer yanıyla yaratıcılığı da kapsayan bu dönemde ürün vermeye yönelik güçlü tutkunun ve ortaya çıkan ürüne yönelik derin sevginin olmadığı durumlarda durağanlık duygusu öne geçecektir. Peki bu durağanlık ne demek? Yaşamda bir hedefin olmaması, amaçsızca yaşamanın hüznü, can sıkıntısı ve boşluk duygusu. Bunu yaşamak yetişkin için bile olsa zordur. Tabi ki bu evrenin tek üretkenliği çocuk yapmak değil ama bu bilgiler ışığında ergen-ebeveyn çatışmasına bir daha bakalım. Hayatında tutkuyla peşinden gittiği bir amacı olmayan bir yetişkin düşünelim ve ürettiği tek şey çocuğu. Bu durumda aileden kopan ve bağımsız bir yaşam oluşturmaya çalışan ergenin, bu davranışlarının anne- baba açısından nasıl büyük bir kaygıya, kayıp duygusuna sebep olduğunu anlamak zor olmayacaktır. Aslında kendi gelişimsel döneminde duraksama yaşayan yetişkinin, bu dönemde kendini canlı tutabilmek için eserinin yani çocuğunun kendinden ayrılmamasına, ona öğrettiği dünyayla gözünün önünde durmasına ihtiyacı vardır. bu boşluğa düşmemek için yetişkin çocuğuna kendini adar. Aslında çocuğu, çocuğun ihtiyaçlarını görmeden kendi ihtiyaçları yüzünden yapılan bir davranıştır bu. Çocuk küçük yaştayken onu kontrol etmesi bu anlamda daha kolayken, büyüdükçe ve ayrılmak istedikçe yetişkin kendi kriziyle yüzleşmek zorunda kalır. Yeni duruma uyum sağlayamaz ve ergenin her davranışından rahatsız olan, hoşnutsuzluğunu belirten bir yetişkin ortaya çıkar. Bu süreçte ebeveynin ergenle uğraşması onun hayatına yeni bir gaye verir, gelişimsel duraklamanın önüne geçmiş olur ancak bu durumun ergene verdiği zarar göz ardı edilemez. 

Tüm Bu Çatışmalar Nasıl Çözülür?

Burada aileye büyük iş düşmektedir. Öncelikle kendi duyguları ve düşünceleri üzerinde düşünmeleri gerekir. Kaygıların ne kadarının kendileriyle ilgili, ne kadarının gerçeğe dayalı olduğunu bulmaları gerekir. Eğer çocuklarını kontrol etmediklerinde onları büyük bir boşluğun beklediğini içlerinde bir yerlerde hissediyorlarsa ve çocuklarının onlarsız doğru bir şey yapacaklarına dair inançları zayıfsa bir uzmanla görüşmeleri hem kendi kişisel gelişimlerine katkı sağlayacak hem de çocuğun bu dönemi en az sorunlar atlatmasına yardımcı olacaktır.
Son yıllarda yapılan çalışmalar ergenlik döneminde limbik tepkiselliğin yani tehlikeye karşı hassasiyetin arttığını, ürkme refleksini büyüttüğünü ve ergen beyninin özellikle duygusal durumlara karşı tepkisel olduğu önerisini desteklemektedir. Yani gencin yaşadığı tepkisellik aslında fizyolojik değişimlerden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden çocuğun tepkiselliğini kişisel olarak algılamayıp hoşgörülü kalabilmek çok önemlidir. Duyguların çok yoğun yaşandığı, duygu regülasyon problemlerinin arttığı bu dönemde, ergenin yapamadığı duygu regülasyonu sakin kalan aile tutumlarıyla mümkündür.  Her ne olursa olsun kapsayan, anlayan, sakin kalan ebeveyn gencin duygu düzenlemesini sağlamasına yardım eder.
Bu dönemde ergenin her türlü sosyal faaliyetle ilgili girişimlerinin, ilgi ve yetenekleriyle ilgili araştırmalarının desteklenmesi, oluşturduğu düşünce sitemlerinin size ters bile olsa anlayışla karşılanması sağlıklı bir kimlik oluşturması açısından çok önemlidir.
Akran ilişkileri ergenlik döneminde büyük önem kazanmaktadır. Bu dönemde arkadaşlarla ilgili yapılan müdahaleler gençle aile arasında uçurumlar oluşmasına sebep olabilir. Bu sebeple ergeni uzaktan, sınırlarına girmeden, ilişkilerine müdahil olmadan takip etmek ve ona güvendiğinizi hissettirmek çok önemlidir. Yanlış arkadaşlıklar olsa dahi bunu deneyimlemesi ona çoğu zaman katkı sağlayabilir. Ailenin yapması gereken topraklaşmış bir şekilde beklemek ve ihtiyaç duyduğunda destek olmaktır.
Ergenlik döneminde öfke kontrol bozuklukları, kaygı bozuklukları, obezite, erken ve uygun olmayan cinsel deneyimler, davranış problemleri ortaya çıkabilir. Bu sorunları aşmak için ergenin de rızasıyla psikolojik destek almak önemlidir. Çocuğunuz destek almadığı durumlarda aile olarak sizin aile tutumları konusunda yardım almanız süreci sağlıklı atlatmanız açısından faydalı olabilir.

Uzman Psikolog / Psikolojik Danışman Ebru YURDALAN



Ilişki Örüntüleri

Merhabalar. Gecenlerde rastladigim ve cok begendim bir kisa filmi paylasmak istedim bugun. Bu kisa filmde sağlıklı/sağlıksız bircok iliski turunu bulabilirsiniz. Sevgi diye tanimlanan ancak  ozunde bir otekini görmeden sadece bireysel ihtiyaclar yuzunden  yapilan davranislar var. Gecmisten getirdikleri yuzunden bir turlu gercek bir iliski kurulamayan partnerler ve yalitilmis hayatlar var. Ucarak baslayip, cakilarak sonlanan gercekten kopuk iliskiler var. Narsisist, borderline, sizoid ve nevrotik dedigimiz kisilik yapilari ve hapsolduklari donguleri var. Birbirini anlamaya calisan ve farkli fikirlerden beslenen esit ve saglikli iliski de var.
Anneler, babalar, cocuklar, çiftler... Herkesin kendinden bir seyler bulabilecegine inaniyorum. Iyi seyirler 🎈

10 Ekim 2017 Salı

DİKKAT! DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU




“Hocam bizim çocuk çok zeki ama şu dersin başına bir türlü oturtamıyoruz, oturmayı sevmiyor.”
“Başkalarının çocukları akıllı uslu oturuyor bizimki düz duvara tırmanıyor.”
“Dersini yapıyor yapmasına ama defteri baştan aşağı yanlışlarla dolu, sürekli hatalar yapıyor.”
“Derste 5 dakika durmuyor ama saatlerce bilgisayar oyununa odaklanıyor.”
“Söylediklerimi hiiiiiç dinlemiyor, bir kulağından giriyor diğer kulağından çıkıyor.” gibi cümleleri siz de duymuşsunuzdur. Bunları duyduysanız Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite’yi de duymuş olmalısınız ya da duymanız an meselesi. Aslında gelişimsel olarak normal olan hareketlilik bazen anne-baba-öğretmenlerce Hiperaktivite olarak adlandırılabilirken, bambaşka sebeplerden kaynaklanan dalıp gitme, ödevlerde hatalar yapma gibi davranışlar dikkat eksikliği olarak etiketlenebiliyor. Peki gerçekte nedir dikkat eksikliği ve Hiperaktivite bozukluğu ve de en önemlisi ne değildir?
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu bir hastalık değil, nörogelişimsel bir bozukluktur ancak nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Genetik materyalimizin ve çevrenin etkisi olduğu tahmin edilmektedir.

DSM-5 ‘e göre;

  • ·       Çoğunlukla ayrıntılara özen göstermezler. Derste, işte ya da başka etkinlikler sırasında dikkatsizce yanlışlar yaparlar. Ayrıntıları gözden kaçırır, atlamalar yapar hatta bazen komple yanlış bir işi yapıyor olabilirler.
  • ·       İş yaparken ya da oyun oynarken çoğu zaman dikkatini sürdürmekte güçlük çekerler. Ders dinlerken, uzun konuşmalarda veya okumalarda odaklanamazlar. Dersten derse, oyundan oyuna atlayabilirler bu yüzden.
  • ·       Doğrudan kendisine doğru konuşulurken çoğunlukla dinlemiyor gibi görünürler. Aklı başka bir yerdeymiş gibi davranırlar.
  • ·       Verilen yönergeleri izleyemezler, sıraları karıştırırlar. Okulda verilen görevleri, sıradan günlük işleri ya da sorumluluklarını tamamlayamazlar. İşe başlayabilirler ancak dikkatleri hızlı bir şekilde dağılır.
  • ·       Yapacağı işleri düzene koymakta güçlük çekerler. Kişisel eşyalarını düzenli tutmakta zorlanır. Dağınık ve düzensiz çalışırlar. Zaman yönetimleri kötüdür. Zaman sınırlarına uyamazlar. Etkinlikleri vaktinde bitiremezler.
  • ·       Sürekli zihinsel bir çaba gerektiren işlerden kaçınırlar. Bu tür işleri sevmez ya da bu tür işlere girmek istemezler. Okulda verilen ödevler gibi…
  • ·       Sahip olduğu eşyaları sık sık kaybederler. Okul eşyaları, kalemi, defteri gibi….
  • ·       Dikkati dış uyaranlara karşı çok hassastır, kolaylıkla dağılır.
  • ·       Günlük etkinliklerinde unutkanlardır. Okulda verilen ödevleri sürekli unutabilirler, ailesine iletimesi istenen mesajı hatırlamazlar.

Aşırı Hareketlilik ve Dürtüsellik: Gelişimsel düzeye uygun olmayan, sosyal ve akademik hayatla ilgili etkinlikleri doğrudan olumsuz etkileyen ve aşağıdaki belirtilerden en az 6 tanesinin en az 6 ay sürdüğü bozukluktur.
  • ·       Sürekli kıpırdanırlar, ellerini ayaklarını vurur ya da oturduğu yerde kıvranırlar.
  • ·       Oturmasının beklendiği durumlarda oturduğu yerden kalkarlar. Örneğin derste sırada oturması gerekirken sürekli bir şeyleri bahane ederek sınıf içinde gezebilirler. Sabit olarak kalmak onlar için çok zordur.
  • ·       Uygunsuz yerlerde ortalıkta koşturur dururlar, bir yerlere tırmanırlar.
  • ·       Boş zaman etkinliklerine sessiz bir biçimde katılamazlar ya da sessiz bir biçimde oyun oynayamazlar. Gürültülüdürler.
  • ·       Her an hareket halindelerdir. Uzun bir süre sessiz-sakin kalamazlar ya da böyle durmaktan rahatsız olurlar. Yaş ilerledikçe bu rahatsızlık bir iç huzursuzluğuna dönebilir.
  • ·       Aşırı konuşurlar. Derslerde susturmak zor olabilir. Konudan konuya atlarlar.
  • ·       Sorulan soruları tamamlanmadan yanıtını yapıştırır, insanların cümlelerini tamamlarlar. Konuşma sırasında sırasını bekleyemezler. Başkalarının sözlerini keserler ya da araya girerler. Oyunların ve etkinliklerin de arasına girebilirler. Etkinliklerde başkalarının arasına girip onların yaptıklarını yapabilirler.
  • ·       Genel olarak sıra beklemeyle ilgili problem yaşarlar, bekleyemezler.
  • ·       Sormadan ya da izin almadan başkalarının eşyalarını kullanmaya başlayabilirler.


Yukarıda yazdığım belirtiler karşıt olmanın, düşmancıl bir tutumun ya da yönergeleri anlayamamanın verdiği bir dışavurumu olmamalıdır. 12 yaşından önce birkaç dikkatsizlik ya da aşırı hareketlilik – dürtüsellik belirtisi olmuştur. Bu birkaç dikkatsizlik ya da aşırı hareketlilik – dürtüsellik belirtisi iki ya da daha çok ortamda vardır. Sadece okulda ya da sadece evde gözlemleniyorsa başka bir problemden kaynaklanan bir savunma olabilir. Ayrıca bu belirtiler mutlaka çocuğun işlevselliğini bozmalıdır.

Bu belirtilere baktıktan sonra ciddi şüpheleriniz varsa bir uzmanla görüşmeniz iyi olacaktır. Aile ve çocukla görüşmeden, ebeveyn ve öğretmene ölçekler uygulanmadan, nörolojik ve psikolojik testler yapılmadan Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite tanısı koymak doğru değildir.

TEDAVİ

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun tedavisinde çok yönlü bir yöntem kullanılmaktadır. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun düzeyine göre;
Ø  Tıbbi tedaviye başlanmalıdır. Doktorun önerdiği ilaç önerdiği dozda düzenli olarak kullanılmalıdır.
Ø  Aile eğitimi verilmelidir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite aileleri ciddi anlamda zorlayan bir bozukluktur. Bu bozukluğu tedavi edebilmek için ailenin güçlü olması gerekmektedir. Çocuğa karşı sabırlı, anlayışlı davranılmalıdır. Olumlu davranışlar mutlaka takdir edilmelidir. Çünkü Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite bozukluğu olan çocukların kısa aralıklarla pekiştirilmeye, motive edilmeye ihtiyaçları çok fazladır. Bu sayede dikkatleri daha canlı kalabilir. Bu durumun önemini anlamak için aslında çocuğunuza bakmanız yeterlidir. Bu çocuklar bilgisayar oyunlarında dikkatlerini uzun süre koruyup bilgisayar başında hareketsiz vakit geçirebilirken ödev yaparken bunu uygulamakta zorlanırlar. Sebebi işte tam da budur. Bilgisayar oyunu onu motive eden ödüllerle doludur. Ancak ödev yaptığında onu uyaran bir ödül yoktur. Aile pekiştirmeyi ne kadar sık yaparsa bu açıdan çocuk daha çok fayda görecektir. Cezadan uzak durulması çok önemlidir. Ceza olumlu anlamda hiçbir davranış değişikliği sağlamayacaktır. Bilakis olumsuz davranışlar oluşturmasına sebep olabilir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuklarda duygu regülasyon kapasitesi de düşüktür. Bu sebeple yoğun duyguların ortaya çıktığı durumda ailenin sakin kalabilmesi ve çocuğu sakinleştirebilmesi çok önemlidir. Aile bu konuda yaşadığı güçlükler için mutlaka bir uzmandan destek almalıdır.
Ø  Psikolojik destek alınmalıdır. Özellikle bu gibi durumlarda oyun terapisinin çok etkili olduğu gözlemlenmiştir. Hatta bazı oyun terapisi ekolleri dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunu kabul etmez ve duygu regülasyon problemi olarak değerlendirirler. Bu sebeple tedavi de bu yönde olur. Çocuk duygularını düzenlemeyi öğrendiğinde tedavi de olmuş olur. Bunu öğrenmesi oyun odasında, oyun terapisti eşliğinde mümkündür.  Yaşı oyun terapisi için uygun olmayan çocuklarda ise bilişsel-davranışçı terapiler oldukça etkilidir.
Ø  Özel eğitim programı uygulanmadır.



Uzman Psikolog – Psikolojik Danışman Ebru YURDALAN

Şarkılarla Kavramlar -1-

Yeni bir seriye başlıyorum burdan. Adına "şarkılarla kavramlar" demek istedim. Çünkü bazı müzikler bende sadece romantikçe bir ...