29 Eylül 2017 Cuma

KARDEŞİ KABUL - KARDEŞ KISKANÇLIĞI

Kıskançlık üçlü ilişkilerde yaşanan bir duygudur. Haset dediğimiz yıkıcı ve patolojik duygudan daha olgun olsa da yine de kişiye zarar verebilir. Temelinde sevgi nesnesini kaybetmeyle ilgili yoğun kaygı vardır. Bu da rekabeti beraberinde getirir. Kişi en iyi olursa sevgi nesnesinin tek sahibi olabilir. Kardeş kıskançlığı bu yönüyle gayet normal ve olması beklenen bir duygudur. Çünkü uzun zamandır çabasız sahip olduğu sevgiyi yeni gelen bir yabancıyla paylaşmak zorunda kalacaktır. Ancak bazı durumlarda bu doğal duygu yanlış zaman, yanlış tutum gibi sebeplerle ve rekabeti kaybetmenin oluşturduğu hüzün ve öfkeyle davranış problemlerinin ortaya çıkabildiği bir durum haline gelebilir. Kardeşi olduktan sonra çocuğunuzda;
  • Tuvalet eğitimi aldığı halde alt ıslatma, parmak emme, konuşma problemleri, tırnak yeme gibi regresyon yani gerileme davranışları gözlemliyorsanız
  • Öfke nöbetlerine giriyor ve çevresindeki nesnelere, arkadaşlarına ve kardeşine zarar veriyorsa
  • Hüzünlü görünüyor ve içine kapandıysa
  • Yemek, uyku gibi rutinlerinde değişiklikler görülüyorsa
  •  Fiziksel hiçbir problemi olmadığı halde karın ağrısı, mide bulantısı gibi somatik belirtiler varsa, kardeşin gelişiyle ilgili başetmekte zorlandığı duyguları olabilir
  • Alınan önlemlerle ve doğru anne-baba tutumlarıyla bu sorunu engellemek mümkündür.

Kardeşler Arasındaki Yaş Farkı

Kardeş kıskançlığının patolojik bir hal almaması için en çok dikkat edilecek durumlardan biri yaştır. Çocuğun size bağımlı olduğu, kritik gelişimsel görev dönemlerinde ya da hayatını etkileyen değişikliklerin bulunduğu bir dönemde çocuğun kardeşine tepki vermesi gayet doğaldır. Diyelim çocuğunuz tuvalet eğitiminde ve bu dönemde bir kardeşi oldu. Kardeşinin tuvaletini altına yapması annenin bütün yakınlığını alırken bunu gören abi ya da ablanın alt ıslatması veya dışkı kaçırması bu ilgiyi üzerine almak için yaptığı bir rekabet girişiminden başka bir şey değildir. Veyahut da taşınma, ölüm gibi olağandışı durumlar varken, çocuk tüm enerjisini ve adaptasyon gücünü burada kullanırken yeni bir kardeş çocuk için yorucu bir konudur ve kardeşini reddebilir, uyum sağlamakta zorlanabilir. Tüm bu sebeplerden kardeşler arasında 4 yaş olması hem size hem de çocuğunuza iyi gelecek bir tercih olacaktır eğer sizin tercihinizdeyse.

Çocuğun Psikolojik Olarak Kardeşe Hazırlanması

 Hamileliği öğrendikten sonra çocuğunuzla bunu paylaşmalısınız. Ben bu konularda özellikle yaş göz önünde bulundurularak hikaye kitaplarından faydalanmanın önemine inanıyorum. Hikaye kitapları çocuğun kendi sorununu normalleştirmesine ve daha kolay konuşabilmesine yardımcı olur. Bu sayede kardeşiyle ilgili kaygıları üzerine konuşmalısınız. Genelde çocuklar kardeş doğduğunda daha az sevileceklerinden korkarlar. Yaşı küçükse özellikle kardeş onun istediği bir şey değildir. Bir şekilde mecbur bırakıldığı bu durumdan dolayı öfkelenebilir, bu öfkeyi de sakinlikle kabul etmelisiniz. Onun siz attığı yoğun ve sıcak duyguları sakinliğinizle soğutup tekrar ona vermelisiniz. Yeni gelen kardeşe hazırlıklar yapılırken çocuğunuzu da ihmal etmemelisiniz. Hatta bu hazırlık evresine abi-ablayı dahil ederek alışma turlarına çok önceden başlamalısınız. Kardeşin ismini birlikte düşünmeniz de çocuğu sürece dahil etmek açısından faydalı olabilir. Abilik ablalık ne demektir, eğlenceli yanları nelerdir anlatabilirsiniz ancak abi ve abla olarak tavizler vermesini istemek ve aşırı sorumluluk yüklemek çocuğu olumsuz yönde etkileyebilir. Buna dikkat etmeniz gerekir.

Kardeş Dünyaya Geldikten Sonra Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

  • ·       Kardeşiyle ilgili hiçbir duygusu için onu suçlamayın,kınamayın, kızmayın. Gelir gelmez kabul etmesini ve sevmesini beklemeyin. Sevgi zaman geçtikçe, kardeşiyle vakit geçirdikçe gelişecektir. Bu zamanın gelmesini sabırla beklemeli ve kesinlikle dayatmamalısınız.
  • ·       Kardeşinin bakımı konusunda, ona ninni söylemek, biberonunu tutmak, bezini getirmek, banyosunda su dökmek gibi faaliyetlerde mutlaka çocuğunuza da görevler vermeye çalışın
  • ·       Bebekle ilgili olumsuz cümleler kurarak onu rahatlatmaya çalışmayın. “bak ne kadar çirkin, geri verelim mi” gibi cümlelerle kardeş kıskançlığının önün geçilmez. Gerçekçi olmayan konuşmalardan kaçının.
  • ·       Çocuk bebeğe zarar veriyorsa, aşırı tepki göstermeden net ama sert olmayan bir uyarıda bulunabilirsiniz. Yeterince net sınır koyamayan veya büyük çocuğuna karşı suçluluk hisseden ebeveynler bebeğin zarar görmesine sebebiyet verebilirler.
  • ·       Küçük kardeşin yemek yedirilmesi, altının değiştirilmesi gibi konular onu üzerbilir ya da kendisi de benzer şeyler talep edebilir. Böyle durumlarda bebeğin daha çok küçük olduğu, kendi gereksinimlerini karşılayamadığı ama onun yaşına geldiğinde kardeşinin de kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar güçlü olacağı anlatılabilir.
  • ·       Kıskançlık olduğu için kardeşleri birbirlerinden uzak tutmak yapılan bir diğer yanlıştır. Fiziksel bir şiddet olmadığı sürece birlikte vakit geçirmeleri çocuğun kardeşine sevgi hissetmesini sağlayacaktır. Bu gözlem altında yapılmalıdır.
  • ·       Kardeşlerin kıyaslanması bir diğer yanlıştır. Unutmayın biz uzaklaştırmamalı yakınlaştırmalıyız.


Ne Zaman Uzman Desteği Almalı?

Eğer kardeşin dünyaya gelmesinin üzerinde 3-4 hafta geçmesine rağmen, yukarıda belirttiğim kardeş kıskançlığının belirtileri geçmemiş ve çocuk kardeşinin varlığına uyum sağlayamıyorsa bir uzmandan destek alabilirsiniz.


Uzman Psikolog-Psikolojik Danışman Ebru YURDALAN

26 Eylül 2017 Salı

TIRNAK YE(ME)

Semptomlara ne kadar şükretsek az. Onlar olmasa ne olurdu halimiz bilmiyorum. Misal kaygıyla boğuşan çocuğunuz tırnak yemeseydi nerden bilebilirdiniz babasının öfkesinden bu denli etkilendiğini ve artık kendini rahatlatamadığını? 
Evet konumuz tırnak yeme. Başlangıç yaşı değişse de çoğunlukla 3-4 yaşlarında başlayan, ergenlikte de devam eden davranışsal bir sorun tırnak yeme. Aileler semptom odaklı olarak bu davranışın ortadan kalkması için uzmanlara başvursa da bizim esas meselemiz bu değil, olamaz. Tırnak yemeyi ve diğer tüm semptomları bataklıkta uçuşan sivrisinekler olarak düşünürsek bir sivrisineği öldürmek başka bir sivrisinekle boğuşmanızdan başka bir işe yaramayacaktır bu çaba. Bizi kurtaracak tek şey var: Bataklığı kurutmak ! Bunun için öncelikle bu sorunun kaynağını bulmamız gerekiyor. 


Nedenleri
  • Sevgisiz bir aile ortamı
  • Baskıcı ve otoriter tutumlar
  • Kaygılı ebeveynler
  • Aşırı koruyucu anne-baba tutumları
  • Çocuğun sık sık eleştirilmesi, aşağılanması, değersizleştirilmesi
  • Okul başarısızlığı
  • Arkadaş ilişkilerindeki problemler
  • Aile içi şiddet
  • Anne-baba arasındaki problemler
  • Çevrede tırnak yiyen bir yakının olması
ve daha pek çok sorun tırnak yemenin nedenleri arasında sayılabilir. 

Nasıl Çözülür?

  • Çözüm için öncelikle sebebin doğru bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. Bunun için çocuğunuzu dikkatlice gözlemlemeniz yerinde olacaktır. Özellikle hangi zamanlarda tırnak yiyor sorusunun cevabını takip etmeniz size sıkıntıyı bulma konusunda yardımcı olur. 
  • Anne ve babalar çocuğa karşı tutumlarını ve kendi aralarındaki ilişkiyi gözden geçirmeli çocuktan bağımsız olarak çözmelidir.
  • Çocuk okula gidiyorsa, okul ortamında onu tedirgin eden bir durumun olup olmadığı ve arkadaşları ve öğretmenleriyle ilişkileri sorgulanmalı.
  • Tırnaklarını yememesi konusunda sıkça yapılan uyarıların işe yaramadığı, sadece ebeveynin kaygısıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebeple bu davranışa odaklanmadan görmezden gelmek yerinde bir tepki olacaktır. Bu semptomu sadece çocuğun içindeki kaygının dışavurumu olarak değerlendirilip kaygılandıran konuyla mücadele etmek en önemli çözüm basamağıdır.
Tırnak yemek çocuğun sosyal ortamlarda sorunlar yaşayıp işlevselliğini etkilemesine sebep olacağı gibi çene yapısına ve tırnak/tırnak etlerine vereceği zararla ilerde dönüşü olmayan fiziksel bozukluklara da yol açabilecek bir davranış problemidir. Bu sebeple ihmal etmeden, sabırla ve sevgiyle çözmeye çalışmanız çok önemlidir.

Uzm. Psk. Ebru YURDALAN


22 Eylül 2017 Cuma

KORKU HAKKINDA HER ŞEY

KORKU

Korku, hepimizin  zaman zaman yaşadığı birincil bir duygudur. Ne demektir birincil duygu? Acil bir durumda uygun eylemi yapmak konusunda yardım eden, doğal ve gerekli bir duygu demektir.  Korku sayesinde tehlikeli bir durumla karşı karşıya kaldığımızda savaşma , kaçma veya donma davranışlarından en uygununu seçerek tehlikeyi azaltırız.  Fakat böylesine adaptif bir duygu bazı durumlarda çözülmesi gereken bir probleme dönüşür.

NASIL?

Gerçek bir tehlike olmadığı halde olacağına dair bir beklenti hissediliyorsa, bu beklenti bedensel bazı belirtilere sebep oluyorsa ve bu belirtiler de bazı davranışlara sebep olup hayatınızı zorlaştırıyorsa bu maladaptif hale gelmiş bir korku, yani kaygı veya endişedir.
Korkunun psikolojik açıdan değerlendirilmesine geçmeden önce mühim bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Bazı çocukluk korkuları psikiyatrik bir hastalıktan kaynaklanıyor olabilir. Diyelim ki çocuğunuz bazı yaratıklar gördüğünü söylüyor, hatta bu yaratıkların ondan kötü şeyler yapmasını istediğini söylüyor ve cidddi korkular yaşıyorsa bu bir çocukluk şizofrenisi başlangıcı olabilir. Eğer yine böyle bir iddiası var da korku hissetmiyorsanız ve dönem dönem yaşıyorsa bipolar bozukluk olabilir. Ve hatta tüm bunlar nörolojik bir rahatsızlıktan da kaynaklanıyor olabilir. Bu sebeple bu yazıyı okumadan önce çocuğunuzun yaşadığı korkunun onun açısından gerçek bir tehlike veya tehdit içermediğini, konuşmaların olma ihtimali üzerinden yapıldığından emin olun. Eğer bu konuda şüpheleriniz varsa mutlaka çocuk psikiyatristine muayene olmasında fayda vardır. Çünkü biliyoruz ki psikiyatrik hastalıklarda erken müdahale çok önemli ve yaş ilerledikçe tedaviler daha zorlaşıyor.

KAYGILAR HER ZAMAN ZARARLI MIDIR?

Kesinlikle hayır. Bazen kaygılar doğru davranışlar konusunda motive edici olabilir. Ancak kaygı “aşırı” olunca durum değişiyor.
  • ·       Aşırı kaygının oluşturduğu bedensel belirtiler yaşam kalitesini ciddi anlamda düşürebilir. Çok kaygılı çocuklar sürekli karın ağrısı, mide bulantısı, baş ağrısı gibi fizyolojik belirtilerden şikayet edebilir.
  • ·       Kaygılandıklarında en kötüsünün olacağına dair bir beklentiye girebilir ki bu da gerçekten en kötüsünün olmasına sebep olabilir.
  • ·       Hayatını sürekli diken üstünde, sakınma davranışı döngüsünde geçirebilirler.
  • Eğer endişeler çocuğunun eğlenmesine, yaşının zevklerinden mahrum kalmasına sebep oluyorsa bu zorlukların üstesinden gelmeye çalışmak önemlidir.


KORKU VEYA KAYGI TÜRLERİ NELERDİR?
  1. Özgül Fobi
·       Belirli bir nesne ya da durumla ilgili olarak belirgin bir korku ya da kaygı duyma halidir.
·       Bu nesne ve durumdan nerdeyse her zaman kaçılır, kaçılamazsa yoğun bir korku veya kaygı eşliğinde buna katlanılır.
·       Duyulan korku nesnenin gerçek tehlikesine göre orantısızdır.
İnsanlar pek çok konuda özgül fobiye sahip olabilirler. Bunlardan bazıları şunlardır; agorafobi (alan korkusu), zoofobi (hayvan korkusu), araknofobi (yılan korkusu), brontofobi (gök gürültüsü ve şimsek korkusu), pnigofobi (boğulma korkusu)…
  1. Sosyal Fobi (Toplumsal Kaygı Bozukluğu)
  • ·       Kişinin, başkalarınca değerlendirilebilecek olduğu ya da birden çok toplumsal durumda belirgin bir korku duymasıdır.
  • ·       Çocuk bunu sadece yetişkinlerinin yanında değil yaşıtlarının yanında da yaşamalıdır.
  • ·       Çocuğun utanıp, mahcup olacağına yönelik kaygıları vardır.
  • ·       Yaptığı davranışın onu küçük düşüreceği, olumsuz değerlendirileceğini düşünür. Dışlanmamak ve kırılmamak için içine kapanır.
  • ·       Mükemmeliyetçi ya da aşağılayan, değersizleştiren ebeveyn tutumları sosyal fobiye sebep olur.
  • ·       Anne babalar bunu özgüven eksikliği olarak değerlendirip yardım arayışına girerler.

  1. Yaygın Kaygı Bozukluğu
  • ·       Burda kişi bazı olaylar ve etkinliklerle ilgili aşırı bir kaygı ve kuruntu hisseder. Bu duyguları kontrol etmekte güçlük yaşar.
  • ·       Sürekli bir huzursuzluk hali vardır.
  • ·       Kolay yorulurlar.
  • ·       Odaklanmakta güçlük çekerler.
  • ·       Kolay öfkelenirler.
  • ·       Uyku problemleri yaşarlar.
  • ·       Kas ağrıları yaşarlar.

  1. Ayrılık Kaygısı
  • Ayrılık kaygısı, kişinin bağlandığı insanlardan ayrılmasıyla ilgili, gelişimsel olarak uygun olmayan ve aşırı düzeyde kaygı ya da korku duymasıdır. 2 yaşındaki bir çocuğun annesinden ayrılırken davranışsal tepkiler vermesi korkuya kapılması normalken, ayrılık kaygısı yaşayan 7 yaşındaki bir çocukta aynı tepkileri anormal olarak verebilir. Bu durum aslında 3 yaşından itibaren gelişimsel olarak adım adım ayrılması gereken çocuğun annenin kaygıları sebebiyle çocuğa yapışmasında kaynaklanan bir durumdur.
  • Çocuk bağlandığı kişileri yitireceği ya da bu kişilerin başına hastalık, yaralanma, ölüm gibi kötü bir olay geleceğiyle ilgili sürekli ve aşırı bir biçimde tasalıdır.
  • Bir felaket yüzünden ayrılmak zorunda kalacağından endişelenir.
  • Bu endişeler yüzünden evden uzaklaşmayı hiç istemez.
  • Evde dahi olsa bağlandığı kişiden uzak olmaktan, tek başına kalmaktan korkar.
  • Bazı durumlarda ayrılmayla ilgili kabuslar görülebilir.
  • Ayrılma durumlarında bedensel belirtiler de görülür.

Okula uyum konusunda bahsettiğim gibi çocukların okul fobisi yaşamasında en önemli etkenlerden biri ayrılık kaygısıdır..
  1. Panik Bozukluk
  •            Panik bozukluk; yineleyen, beklenmedik panik atakların olduğu, kişinin aniden yoğun bir korku ya da içsel bir sıkıntı yaşadığı durumdur.
  •            Çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı, göğüs sıkışması, bulantı, karın ağrısı, baş dönmesi, ayakta duramama, sersemlik, bayılacak gibi olma, ateş basması, uyuşma, denetimi yitirme, çıldırma korkusu ve ölüm korkusunun gibi fiziksel belirtilerle tanımlanır.

Bunların dışında yaşanan travma sonrası stres bozukluğu da kaygı ve korkuların eşlik ettiği bir bozukluk olarak sayılabilir. Çocuğunuz korkuları üzerine çalışıyorsanız travmatik durumlar da iyi araştırmalıdır.

KAYGILARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Kaygıların sosyal, akademik, ruhsal ve bedensel anlamda çocuğun üzerinde birçok etkisi vardır. Kaygı çocuğun sosyal olarak ilişki kurmaktan kaçınan, yaşıtlarının sosyal faaliyetlerinden uzak kalan, özgüveni düşük yetişmesine sebep olurken, akademik anlamda da ders başarısında ciddi düşüşlere ve okuldan soğumasına sebep olabilir. Ruhsal açıdan baktığımızda çocuklar ciddi üzüntüler yaşayabilir ve depresif belirtiler gösterebilir. Bedensel olarak ciddi problemler yaşayabilirler.

NEDEN BAZI ÇOCUKLAR ÇOK ENDİŞELİ?

Bazı çocuklar kaygı ve korkularla boğuşurken bazıları bunları optimal düzeyde yaşar. Bu konu ebeveynler açısından önemlidir çünkü bu problemler ebeveynde suçluluk duygularına sebep olabilir. Kaygının temeline baktığımızda, sebep olan faktörleri  üç ana başlıkta toplayabiliriz.
1.     Genetik Materyal
Fareler üzerinde yapılan bir araştırmada stres altındaki farelerde hormonal değişimler ölçülmüş ve bu ölçümler sonraki üç kuşağa aktarılmıştır. Yani aile içinde bulunan kaygılı genetik miras, bize genlerimizle aktarılıyor. 
2.     Aile Tutumları
Bazı anne ve babalar çocuklarını iyi olma kaygılarıyla yetiştirir. Ancak biz bugün biliyoruz ki kaygı bulaşıcıdır. Eğer çocuğunuzun yapacağı davranış girişimleri sizi endişelendiriyorsa çocuğunuz da davranışlarında bu endişeyi hisseder. 
3.     Çevre
Yaşantılar ve deneyimler de çocukta belli miktarda kaygı oluşmasına sebep olabilir. duygu regülasyonu henüz yeterli seviyeye ulaşmamışsa çocuk bu kaygılarla baş edemez ve sürekli tetikte olan bir kimlik geliştirir.

KORKU VE KAYGILARLA NASIL MÜCADELE EDERİZ?

  • ·       Öncelikle kendinize net bir hedef belirlemelisiniz. Çocuğunuzun pek çok korkusu olabilir. Tek birisiyle çok fazla uğraşmak sizi karamsarlığa sürükleyebilir ancak merak etmeyin ilk korkuyu aştığınız an diğerleriyle mücadele etmek çocuğunuz için daha kolay olacak. Çocuğunuz başardığını hissettiği için bundan sonrası için motivasyonu yüksek davranacak. Zincirleme bir etki oluşacak. 
  • ·       Korku belirlendikten sonra çocuğunuzun bu konuyla ilgili ne hissettiğini, ne düşündüğünü ve ne yaptığını detaylıca öğrenmeniz gerekiyor. Bazen çocuklar ne hissettiğinin ya da ne düşündüğünün fakında olmayabilir. Böyle durumlarda anne baba olarak tahminlerde bulunarak onun bulmasına yardımcı olmalısınız
  • ·       Çocuğunuzun korkularıyla ilgili farklı düşünceler geliştirmesine yardımcı olmak, birlikte bir dedektif gibi korktuğu şeyin olmayacağına dair kanıtlar bulmak, çocuğun başka şekillerde düşünmesine yardımcı olmak.
  • ·       Aşamalı olarak yeni deneyimlere teşvik etmek. Bu süreçte yapacağına gerçekten inanıp hiçbir kaygı hissetmemeniz çok önemli.
  • ·       Yapılan olumlu davranışları ödüllendirerek çocuğun motivasyonunu yüksek tutmak.
  • ·       Aşamalı olarak, hedeflerin belirli olduğu kapsamlı bir plan yapmak.


Bu önerileri uygularken dikkat edilmesi gereken en önemli sey çocuğun sorunlarını onun adına çözmemek, onun içindeki güce inanarak çözmesini sağlamaktır. Anne ve baba çocuğa güvenceler vererek, teminat olmaktan ziyade çocuğun kendi içsel kapasitelerini geliştirmesine olanak sağlamalı, yakınlarında durup bir koç gibi desteklemeli.Bunları yaparken oyunlarla, keyifli aktivitelerle çocuğunuzun katılımını sağlamak da sizin yaratıcılığınıza kalıyor.

Tüm uygulamalara rağmen başedemediğiniz korkular için profesyonel bir destek almayı lütfen ihmal etmeyin, optimal korkulu günler…

Uzman Psikolog / Pedagog Ebru YURDALAN



15 Eylül 2017 Cuma

İLK AYRILIK / OKULA UYUM

"Zil çalacak, ziller çalacak,
Sizler derslere gireceksiniz bir bir..." diyordu Zeki Ömer Defne şiirinde. Ayrılık için "zil"den daha güzel bir metafor seçilemezdi bence. İnanmıyorsanız annesinden ilk defa ayrılarak okula başlayan çocuklara sorun.

Her ayrılık dramatik olmaz tabi. O sıralara oturmayı heyecanla bekleyen öğrenciler de yok değil. Yıllarca okula giden ablasına/abisine özenmiş, gizli gizli kalemlerini kurcalamıs, yazmış çizmiş, onlarca oyun arkadaşına sahip olmanın hayaliyle yanmış tutuşmuş minikler için bu zil coşkuyla karşılanan bir sesken annesinden ayrılmanın hüznüyle yaşayacağı güzelliklere odaklanamayan çocuklar için korkunç bir hale gelebilir hatta bu adaptasyon sorunu, okula gitmek istememe, okul fobisi ve psikosomatik belirtilerle devam ederek çocuğu hem yorabilir hem de akademik anlamda geleceğini etkileyebilir. 
Peki çocuklar arasındaki bu farkın sebebi nedir, neden bazı çocuklar okula kolaylıkla uyum sağlayabilirken bazıları okul fobisi geliştirmektedir ? 

SEPARASYON ANKSİYETESİ (AYRILIK KAYGISI)

Seperasyon anksiyetesinin temeline baktığımızda çocuğunun ilk nesnesinden yani ona bakım veren, güvenliğini sağlayan kişiden -ki bu genellikle annedir- ayrılmayla ilgili korkularının etkili olduğunu görürüz. Aslında başlangıcı okula başlama yaşından öncedir. Çocuk okuldan önce de anneyle bağımlı bir ilişki yaşamaktadır ancak okula başlamayla gelen bu mecburi ayrılık çocuğun ruhuna ağır gelir. Sadece çocuğun mu? Değil. Çocuğun bu kaygılarının arkasında ayrılmayla ilgili kaygılar yaşayan bir anne bulunur genelde. Anne çocuğun güvenliğinden endişelenir, çocuğunun gitmesiyle kendi düşeceği boşluktan korkar ve nihayetinde sözlü olmasa da sözsüz mesajlarla bu kaygıyı tetikler. 

OKUL FOBİSİ
Okul fobisi, çoğunlukla ayrılık kaygısıyla ortaya çıkan bir durumdur. Okul fobisine sahip bir çocuk okula gitmek istemez. her sabah ağlama krizleriyle bu isteği gerçekleştirmek için çabalayabilir, mide bulantısı, karın ağrısı, baş ağrısı gibi fizyolojik belirtiler gösterebilir. Okul fobisi sonucunda akranlarından kopan çocuk sınıfta yalıtılmış bir kimlik edinip depresyona girebilir, okul başarısızlığı yaşayabilir.

NE YAPMALI ?

-Çocuğunuz okula başlayacaksa öncesinde mutlaka okul olgunluğunu ölçen bir testle çocuğun gelişimsel olarak hazır olup olmadığına bakılmalı
-Çocuğun hazır bulunuşluk düzeyi uygunsa, okul çocuğa anlatılarak psikolojik hazırlama süreci başlatılmalı
-Okul alışverişlerine mutlaka çocukla çıkılmalı
-Okul açılmadan okul ve sınıfa bir ziyaret düzenlenmeli
-Okul açıldıktan sonra çocuğunuzun durumuna göre kademeli olarak ayrılmalı, 
-Anne baba çocuğu okula gönderme konusunda tutarlı davranmalı, 
-Okul fobisi oluştuysa sebepleri sorgulanmalı, çocuğun duyguları konuşulmalı, her duygu küçümsenmeden kabul edilmeli
-Fizyolojik şikayetler varsa mutlaka bir çocuk doktoruyla bu sorunların kaynağının psikolojik kökenli olup olmadığına bakılmalı
-Akranlarla ilgili bir problemden bahsediyorsa mutlaka öğretmen ve okul psikolojik danışmanı bilgilendirilmeli 
-Uyum sorunu okulda, sınıf öğretmeni ve okul psikolojik danışmanıyla ortaklaşa bir şekilde çözülmeye çalışılmalı
-Buna rağmen çözülmeyen bir okul fobisi var ise mutlaka uzman bir psikolog ve psikiyatristle çalışılmalı

Uzm. Psikolog Ebru YURDALAN

5 Eylül 2017 Salı

HERKÜL

Kedileri sever misiniz? Şöyle pamuk gibi beyaz bir İran kedisi ya da seçkin bir British? Evet ben de severim. Hatta son yıllarda bir tane edinmek istiyordum ama sağlıklı ve güzel olmalıydı. Sosyal medyada paylaşılan, yardım istenen kedilerden değil. Ne büyük yanılgı ! 
Bayram için bulunduğum Eskişehirde, amcamlarla birlikte mangal yapmak için gittiğimiz çiftlik evimizde anladım. O gün tanıştığım Herkül sayesinde. Herkül dediğime bakmayın. Bir gözü iltihaplı, diğer gözü resmen dışarda, götürdüğümüz veterinerin söylediğine göre 2 aylık olan cılız bir kedi Herkül. Bu ismi bir kedi kafesinde çıkmayan sesiyle bana korkusunu anlatmaya çalışırken, artık tutamadığım gözyaşlarımla verdim. İsimler yazgıyı belirler derler ya, güçlü olsun diye dualar eşliğinde verdim. 
Herkül'ün bir de kardeşi var, daha sağlıklı ama onun da gözleri problemli. karşılaştıktan bir gün sonra kuzenim ve kardeşimle hayvan barınağına götürdük. Bu konulardan pek anlamadığımız için en iyi yer orası olur diye düşündük. Bayram sebebiyle veterinerleri yoktu ama gelince bakacaktı. Yani orda bırakmamız gerekiyordu. Bırakamadık. Üçümüzün de aynı anda içi cız etti. Sonradan anladık. Aldık yavrularımızı Kalbim Veteriner Kliniği adında bir kliniğine götürdük, bize en yakın olanından. Ordaki güzel insanlar Herkül ve kardeşine sokak kedisi olduğu için ücretsiz olarak baktılar. Gözleri için bir merhem verip, Herkül'e iğnesini yapıp, bakımlarını da bizlere anlatarak uğurladılar. Ertesi gün erkenden çiftliğe gidip harfiyen uyguladık söylediklerini ama Herkül hala yemiyordu. Bir gün sonra annemi ikna edip Herkül'ü eve aldık.  Yemek yiyişini evde bayram gibi kutladık. Hem yiyor hem de antibiyotikli suyunu içiyordu, düşünebiliyor musunuz ? Gece oldu. Herkül yerini yadırgadı. Loş ışıkta uyur diye düşündük ama sorun o değildi. Yanından kalktığımız an biraz daha düzelmiş ama hala kısık olan sesiyle miyavlayıp, son dermanıyla yataklarımıza çıkmaya çalışıyordu. Anladık ki ihtiyaç duyduğu biziz. Nöbetleşe kucaklarımızda uyuttuk. Ellerimi çok sevdim o gece ona güven verebildiği için. Nefes alışverişlerini kontrol ettim. Her defasında şükrettim. Hasta ve yavru olan her varlığa anne olmak istedim. Biliyorum anlamak zor, nasıl anlatılır bilmiyorum ama içimdeki sevgiyi, sevginin gücünü o gece, o minik kedinin nefesiyle farkettim. Kumuna alışamadığı için defalarca uykudan uyanıp bahçeye indirince anladım.  Ha sonra kumuna alışmasını da kutladık. İyileştikçe öğreniyordu.
Sadece 2 günde dışarda olan gözü çekildi, diğeri de iltihaptan kurtuldu. Oyun bile oynadık birlikte. 2. günün sonunda bahçeye indirdiğimde bir kediye yaklaşmaya çalışınca anladım ayrılık vaktinin geldiğini. Üzgün döndük eve. Madem toparlamıştı, kardeşine götürmek gerekti. Öyle yaptık biz de. Kavuştukları anı anlatmaya teşebbüs bile etmiyorum. Gitmeden önce son kez ayaklarımın çevresinde dolaşmasını teşekkür kabul edip ben de teşekkür ettim ona. Gösterdikleri, öğrettikleri için. 

Şarkılarla Kavramlar -1-

Yeni bir seriye başlıyorum burdan. Adına "şarkılarla kavramlar" demek istedim. Çünkü bazı müzikler bende sadece romantikçe bir ...